Eşekli Kütüphane’nin Eşeği-Bir deneme yazısı
Artık eskisi kadar güçlü değilim. Bol otlu bir akarsu kenarındaki emeklilik hayalidir biraz da ayakta tutan. Yıllardır arşınladığım bu yolların üzerime yüklediği yorgunluk, verilen bu görevi daha da zorlaştırıyor. İçi kitap dolu sırtımdaki sandıklar ilk günkü kadar hafif gelmiyor. At arkadaşın yerine gittiğim bu görev bedenimin yorgunluğunu yüzüme vuruyor.
Sistemdeki iş bölümüne göre uzak mesafelerdeki köylere iki at arkadaş bakıyordu. Biz üç eşek kütüphaneye daha yakın mesafedeki köylere, Aksalura gibi çok dağlık bölgelerdeki köylere de üç katır arkadaş bakıyordu. At arkadaşlardan birinin rahatsızlığı ve diğerinin görevde olması sebebiyle bu görev bana verildi. Görev basitti. Ürgüp merkezde bulunan Halk Kütüphanesi’nden köylere kitap taşıma hizmetinde bulunuyorduk. Köylülere ödünç verilen bu kitapları da on beş günde bir değiştirmek üzere köyleri dolaşıyorduk. Bu sistemin başında da işini aşkla yapan ve bu fikrin sahibi Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz vardı.
Güzelgöz’ün köylere kitap taşıma fikrini hayata geçirdiği ilk zamanları hala dün gibi hatırlarım. Ben ahırda dünden kalma samanı iştahsızca çiğnerken, dışarıda sahibimle ahıra doğru yaklaşan birinin sesini işittim. İşittiğim ses “Köylülere kitap taşıyacağız onunla.” diyordu. O gün güneş görmeyen ahırıma ve bayat samanıma bir daha dönmemek üzere veda ettiğimi bilmiyordum.
Yeni sahibim yani Güzelgöz’le daha önce de önünden geçmişliğim olan kütüphanenin önüne geldik. Kütüphanede bizi Güzelgöz’ün yardımcı memuru bekliyordu, önünde de iki koca sandık.
Yardımcısına “Hemen şu sandıkları yükleyip yola koyulalım.” dedi. Yardımcısı da olanlara hala inanamayan gözlerle bakarak “Efendim emin misiniz? Köylere eşekle kitap taşımak…. Köylünün diline düşmeyelim sonra.” dedi. Güzelgöz yaptığından emin ve kendine güveni tam bir şekilde üzerlerinde “GEZİCİ KÜTÜPHANE SERVİSİ” yazan sandıkları yüklemeye girişti. İçlerinde 200’e yakın kitap olan bu sandıklar sırtımda; ben (eşek), kütüphaneci Güzelgöz ve yardımcı memur yola revan olduk.
Bugün gittiğim bu görevde o ilk günün heyecanı yerine yorgun ayaklarla yıpranmış toynaklar ve emekliliğine gün sayan bir Ben var. Emeklilik dediğim de geçen gün mesai bitimi konforlu ahırımızda arpalarımızı yemiş, meşrubatlarımızı (su) içmiş ve aşınmış toynaklarımızdan, iştah kabartıcı otlaklardan ve geçtiğimiz zorlu yollardan bahsederken (anırırken) eşek arkadaşlardan biri “Cip geliyor, bize de yol görünüyor.” lafını ortaya attı. İşin aslını araştırdık. Bizim Güzelgöz’ün bu projesini duyan Amerikalılar takdir ve yardım amaçlı bir cip hediye etmişler. Cip şimdilik bakımdaymış ama bakım, tamir işleri biter bitmez bizim işleri cip devralacakmış.
Şimdi düşünüyorum da Güzelgöz’ün hayata geçirdiği fikrinin bu kadar ses getireceğini ve bu denli başarıya ulaşacağını yola çıktığımız o ilk gün kendisi de tahmin etmemiştir.
Yola revan olduğumuz o ilk gün Güzelgöz’ün heyecanı yardımcı memuruna değilse de bana geçmişti. Hayatımdaki rutin bir anda alt üst olmuş, sonunu bilmediğim bir maceraya başlamıştım. Eski sahibimle arada bir gittiğimiz tarla işleri ve buradan taşıdığım odun ve çalı dolu yükler bitmiş, yerine insanlara yeni ufuklar açacak her biri farklı bir dünyaya açılan kapı olan kitapları taşımaya başlamıştım. Eski sahibimin ahırındaki sıkıcı anırmalar ve bayat saman yerini şimdi daha kültürlü anırmalar ve taze otlar almıştı.
O ilk günün heyecanıyla sırtımdaki kitap dolu sandıklar bana tüy kadar hafif gelmişti. Yol kenarındaki kuru otlar bir porsiyon lezzetli arpayı andırıyordu. İlk görevimiz uzak olmayan bir köyeydi. Köy meydanına vardığımızda Kütüphaneci Güzelgöz’de bir heyecan, yardımcı memurda bir tedirginlik vardı. Köy meydanında bize merakla bakan onlarca göz vardı. Güzelgöz köylülere “Sizlere kitap getirdim. Küçük, büyük, genç, yaşlı demeden herkes için kitap getirdim.” diye seslendi. Köylülerde önce bir şaşkınlık sonra bu şaşkınlıklarını atmalarını sağlayacak çocukların sevinç çığlıkları. Etrafımıza ilk toplaşanlar bayram sevinci yaşayan çocuklar oldu. Onları anne ve babaları takip etti. Kim hangi kitabı alıyorsa not ettiriyor, on beş gün sonra geldiğimizde de değiştirme hakkına sahip oluyordu.
Her gidişimizde köylüler bizi daha bir coşkuyla karşılıyor, çocuklar yolumuzu heyecanla gözlüyordu. Gidişimiz köyde mutluluk havası estiriyor, bizi el üstünde tutuyorlardı. Benim önüme taze otlar, soğuk sular ikram ediliyordu. Bu hizmetimiz kulaktan kulağa, köyden köye yayıldı. Artık başka köyler de “Eşekli Kütüphane”’den (Köylüler bize öyle diyordu.) kitap istemeye başlayınca kadromuzu genişletme ihtiyacı duyduk. Bu sebeple de bugün birlikte çalıştığımız at, eşek ve katır arkadaşları ekibe dahil ettik.
Kütüphaneciyle yakın köylerdeki göreve eşekler arasından hep ben çıkardım. Çünkü ben onun ilk görev arkadaşıydım. Köylerden artan talep ve genişleyen kadro derken ünümüz ülke geneline yayıldı. Hakkımızda haberler yapıldı, makaleler yazıldı. Bizi görmeye, bize yardımcı olmaya ülkenin çeşitli yerlerinden insanlar geliyordu. Bir anda çok popüler olmuştuk. Yayılan ünümüz devlet yetkililerini harekete geçirmiş, bize yem ve bakım için maaş bağlanmıştı. Kaldığımız ahır daha konforlu hale getirildi, öğünlerimiz taze saman ve arpadan oluşmaya başlamıştı.
Ünümüz sayesinde Ürgüp’e turistler gelmeye başladı. Bizimle hatıra fotoğrafı çektiren mi dersiniz, yerimize yükü taşımak isteyen mi dersiniz hepsini yaşar olduk. Bir zaman sonra ünümüz ülke sınırlarını aştı. Yabancı ülkelerden plaketler, hediyeler gelmeye başladı. Bu da bizim sonumuz oldu. Çünkü ünümüzü duyan Amerikalılar bizim Kütüphaneciye bir cip hediye etti. Size daha önce de bahsettiğim emeklilik biletimiz bu cip oldu.
Şimdi at arkadaşımın yerine çıktığım bu görev son görevim de olabilir. Çünkü malum cipin eli kulağında. Şimdi dönüp arkama baktığımda çok güzel günlerimiz de oldu bu yolculuklarda, zorlandığımız zamanlar da. Ama Kütüphaneci Güzelgöz her zaman pozitif ve enerjikti. Moralimin bozuk olduğunu hissettiğinde an yol boyunca güzel masallar okurdu, keyfim yerine gelsin diye en lezzetli otlaklara götürürdü.
Düşünüyorum da ne iyi etmiş Güzelgöz, köylülere kitap taşıma kararı vermekle ve ne kadar şanslıymışım ki böyle güzel bir projede görev almışım. Keşke annem ve babam bu günlerimi görselerdi de benimle gurur duysalardı. Kaç kişinin gönlüne dokunmuş, kaç kişinin hayal dünyasında yeni pencereler açılmasına vesile olmuştur taşıdığımız kitaplar. (Bu cümleleri de Güzelgöz’ün bana okuduğu kitaplar sayesinde kurabiliyorum.) Kaç kişinin hayatını değiştirmiştir. “Mesela bir gün bir köyde genç bir çocuk Güzelgöz’e “Kütüphanen sayesinde hapse girmekten kurtuldum.” dedi. “Nasıl ?” dedi Güzelgöz. “Kız kaçıracaktım ama Türk Ceza Kanunu’nda bunun cezasının 7,5 yıl olduğunu okudum vazgeçtim. Bunu da getirdiğin kitaplardan öğrendim.” dedi genç. “
Daha bilmediğimiz nice insanın hayatına dokunmuştur Kütüphaneci Güzelgöz’ün hayata geçirdiği fikir. Önümde uzayıp giden yolda ilerlerken aklımda bunlar, hayalimde ise uçsuz bucaksız otlak ve bir akarsu kenarında emeklilik hayali var.
Dış Mihrak
Latest posts by Dış Mihrak (see all)
- Kütüphanedeki Göz - 2 Temmuz 2018
- Eşekli Kütüphane’nin Eşeği-Bir deneme yazısı - 21 Haziran 2018
Bir nevi teşrifatçi olarak görevini layıkıyla yerine getiren başlığı, okuyucunun dikkatini çekme konusunda görevini tamamladıktan sonra okuyucuyu girişte karsilayan eşek karakterini ve ardindan yerinden kalkıp guleryuzlu bir hoşgeldin’i kırmızı halı misali okuyucunun önüne seren Güzelgöz’ü kullanarak; iletisim teknolojilerinin kazandirdigi ivme ile bilgiye ulasmanin bir tık hızına ciktiigi bu cagda kiminin unuttuğu kimininde tanıma firsafı dahi bulamadığı kütüphane ortamının dinginliğinde, huzurunda ve en önemlisi kokusunda sakli sihirli duyguları hatirlatan ve idealist, işini seven bir kutuphane memurunun imkanı olmayanlara bilinç taşımak maksadıyla yaptiklarini cok samimi bir şekilde aktaran , 6-7 dakikada okunacak kadar kisa, hangi sektörde olursa olsun her çalışanın kendine çıkaracaği bir mesaj barındıracak kadar uzun bir yazi. Tebrik ediyorum.