×

Okumanın Tarihi üzerine notlar-1 | Prof. Dr. Bülent Yılmaz

Toplumsal bir konuyu öğrenmek ve bilmek, öncelikle o konunun ya da durumun tarihini bilmekten geçer. Çünkü toplumsal olan tarihseldir. Okuma, insanoğlunun yazıyı buluşuyla, yani tarih ile yaşıt toplumsal-tarihsel bir gerçektir. Roberto Darnton’un Lamourette’nin Öpücüğü adlı yapıtında dediği gibi, “okumanın bir tarihi vardır.” Dolayısıyla, okuma olgusu ile ilgili olarak girişeceğimiz bilme çabaları öncelikle okumanın tarihini içermeli, belki de onunla başlamalıdır. Bu konunun dünyada en çok bilinen uzmanlarından olan Arjantinli yazar Alberto Manguel’in yedi yılda oluşturduğunu söylediği “Okumanın Tarihi”* adlı inceleme kitabı bunun için iyi bir başlangıç olabilir.

Bu yazıda, söz konusu kitabı okurken dikkatimizi çeken, önemli ve ilginç bulduğumuz, altını çizdiğimiz, yanlarına notlar düştüğümüz noktaları bazen yazarın sözcükleri, bazen de kendi notlarımızla kısaca paylaşmak istiyoruz.

“Matbaanın karşısına elektronik ekranı çıkartıyor, zamana ve mekâna kök salmış kitaplıklar dolusu kağıdın yerine anındalık ve aşırılık gibi tescilli olumsuzlukları olan uçsuz bucaksız ağlar koyuyoruz… Okumanın dost yavaşlığı ve keyif verici zorluğu yerine anında doyum sağlayan eğlentiler öneriyoruz.” (s.10)

“Kütüphaneler, özlerinde düşünsel özgürlük alanlarıdır.” (s.12)

“Okumak, bize dünyamız ve kendimiz hakkında biraz daha fazlasını öğretebilecek açık uçlu bir araçtır ya da öyle olabilir.” (s. 12)

“Yaşamak için okuyun!-Gustave Flaubert) (s.17)

“Okumak, neredeyse nefes almak kadar temel bir işlevimiz.”(s.24)

“Okumak bana kendi başıma olmak için bir gerekçe sundu ya da benim yalnız bırakılmama bir anlam kazandırdı… Her kitap bir dünyaydı ve ben oraya sığınıyordum.” (s.28, 29)

“Borges bir defasında, 1950 yılında Peron tarafından entelektüellere karşı düzenlenen popülist bir gösteride göstericilerin ‘Ayakkabıya evet, kitaba hayır!’ diye bağırdıklarını anlatmıştı. Gerçek, katı ve gerekli olan gerçek, kitapların o uzaklaştırıcı, düş dünyası ile çözümlenemez bir çatışma içinde görülüyordu. Yaşama ile okuma arasındaki yapay ikilik iktidarda olanlar tarafından bu gerekçe ile ve her defasında da artan bir çabayla hep körüklenmiştir… Böyle koşullar altında okurun aykırı olması kaçınılmazdır” (s.40, 41)

“Okuma ile yaşamı karşıt olarak algılayan annemin beni koltuğumdan kaldırıp, açık havaya çıkmaya zorlayan paradoksal korkusu…” (s.43)

“M.Ö. beşinci yüzyılda yazılmış iki oyunda karakterler içlerinden okurlar… Ptolemaios,… kişilerin akıllarını okuduklarına yoğunlaştırmak istediklerinde içlerinden okuduklarını, çünkü sesli okumanın düşüncelerini dağıttığını belirtir.” (s.65)

“Günümüzde ’yazı kalır, söz uçar’, aslında yazıya değil, söze övgü düzmek için kullanılırdı. Sayfadaki sesler kanatlanıp uçabiliyorlardı. Sayfadaki sessiz sözcük ise hareketsiz ve ölüydü.” (s.68)

“Jaynes, okumanın ilk dönem örneklerinin görsel algılamadan çok ses algılamasına dayalı olmuş olabileceğini de ileri sürmektedir.” (s.69)

“Suetonius’a göre kâğıdı ilk rulo yapan, birliklerine haber iletmek isteyen Julius Caesar’dı. İlk hıristiyanlar, Romalı yetkililer tarafından yasaklanan metinleri taşımayı ve onları elbiselerinin altında saklamayı kolaylaştırdığı için kodeksi benimsemişlerdi. Sayfalar numaralanabiliyor ve okur değişik bölümlere kolayca ulaşıyordu.” (s.71)

“Yazıcıları skriptoryum adı verilen manastır yazı odalarında sessiz olmaya çağıran ilk kural dokuzuncu yüzyıldan kalmadır… Yazı yazma mekânlarında sessiz okuma kural olunca, yazıcılar arasındaki iletişim de işaretlerle yapılmaya başlandı. Yazıcının yeni bir kitaba gereksinimi varsa, olmayan sayfaları çevirir gibi yapardı… Bedeni köpek gibi kaşıyarak putperest dönemden kalma bir kitap istenirdi.” (s.73)

“Kilise, dogma dışı inanç taşıyanlar için ölüm cezasını 382 kadar eski bir tarihte benimsemişse de, inançları nedeni ile yakma cezası 1022 yılına kadar uygulanmamıştır.” (s.75)

“…zarların, damanın, sayıların, geometrinin, astronominin ve yazının yaratıcısı olan Mısır tanrısı Tot, firavunu ziyaret edip, bu buluşlarını insanlara aktarmasını önermiş… Tot, [yazı için] insanların belleklerini iyileştirici bir öğrenme dalı var. Buluşum hem akıl hem de bellek için gerçek bir ilaç.’ Ama Firavun etkilenmemiş. ‘Bunu öğrenirler ise ruhlarına unutkanlık yerleşir. Belleklerini kullanmaz olurlar çünkü yazılı olana güveneceklerdir.” (s.81, 82)

“III. Henry başta olmak üzere, ardından gelen tüm İngiltere kralları Oxford’da okuyan öğrencilere dokunulmazlık sağladılar.” (s.94)

“Bunca yüzyıl ve bunca değişik yer için genelleme yapmak zor olsa da, ortaçağın son dönemi ve Rönesans’ın Hıristiyan toplumlarında, okuryazarlık kilise dışında yalnızca soyluları, onüçüncü yüzyıldan sonra da burjuvazinin üst tabakasını kapsayan bir ayrıcalıktı.” (s.97)

“Levi Yitzak’a Babil Talmudu’nun ilk sayfasının neden eksik olduğu ve insanların neden ikinci sayfadan başlamaları gerektiği sorulduğunda, ‘çünkü çalışkan adam ne kadar sayfa okursa okusun, daha ilk sayfaya varamadığını aklından çıkarmamalıdır.’ demiştir. (s.116)

Kafka: “Okuduğumuz kitap kafamıza balyoz indirilmiş gibi bizi uyandırmıyor ise, neden okuma zahmetine girelim ki?…Kitap içimizdeki donmuş denize inen balta gibi olmalı.” (s.120-121)

“15. yüzyılda I. François, Fransa Krallığı’nda sayfa ölçüleri standardı yayınlattı. Bu kurala uymayanlar hapse gönderiliyordu.” (s.160)

İncunabula 1500’den önce basılan kitaplara verilen, Latince ‘beşikten’ anlamında bir sözcüktür.” (s.167)

“1453 yılında Konstantinopolis Türklerin eline geçti. Boğaz kıyılarında ünlenmiş okullar kurmuş Rum bilim adamlarının birçoğu da İtalya’ya doğru yola çıktılar.” (s.168-169)

Goerge Orwell’e göre, kütüphaneler yazarların üvey anneleridir. (s.180)

Okumak, akılcı bir tutkudur. (s.185)

“Kulübesine yerleşen bir köpek” gibi sayfaların arasına rahatlıkla sığınabiliriz. (s.185)

(Devam edecek…)

*Alberto Manguel. (2015). Okumanın Tarihi. İnceleme. Çev. Füsun Elioğlu.  İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.