×

Kendimle Toplantı | Cem ÖZEL

[avatar user=”cemozel” /]
Cem ÖZEL

Kullanıcı Hizmetleri Yöneticisi/Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi

Her Pazartesi sabahı kendimle yaklaşık yarım saat ya da tartışmalarım, çekişmelerim uzun sürdüğünde 1 saati bulan toplantılarım oluyor. Bu toplantılar, Pazartesi sendromuna da bire bir.

Deli miyim ki kendimle toplantı yapıyorum. Evet biraz deliyim. Delilik bu işe tat katıyor. Herkese biraz deli olmayı tavsiye ederim; ama biraz. Fazla değil.

Güne başlar başlamaz, büyük bir panikle biriken maillerimle uğraşmıyorum. Kapatıyorum odamın kapısını. Bilgisayarımı da uyutuyorum. Kapım tıklandığında toplantıdayım diyorum. Bir bardak çay eşliğinde açıyorum ajandamdan temiz bir sayfa. Buraya sakin kafayla o hafta ve o haftaya yakın günlerde yapılacakları bir bir yazıyorum.

Rahat rahat.

Sakin sakin.

En yavaş ve güzel yazımla. Hiçbir şey atlamamacasına. Listeyi bitirdikten sonra, bir önceki listelerime de bakıyorum ki, atladığım bir madde kalmasın. Liste epey bir kabarık oluyor. Önce bayılacakmışım gibi oluyorum. Sonracığıma bu listeyi dört gruba ayırıyorum. Bu ayırdığım dört grup aslında zaman yönetimi matrisi; ama sevimli gelmediği için bu tabiri kullanmak istemiyorum.

Sadede gelecek olursam;

Acil ve önemli olanları bir gruba

Önemli, ama acil olmayanları bir gruba

Acil olup da önemli olmayanları bir gruba ve

Son olarak da ne önemli ne de acil olanları da bir gruba ayırıyorum.

Sonra oluşturduğum kabarık listeyi bu grupların içine yediriyorum. Hem liste dörde bölünerek hafiflemiş oluyor hem de önem ve aciliyete göre işlerimi rayına oturtabiliyorum. Psikolojik olarak bir iç motivasyon da sağlamış oluyorum.

Ben Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi’ne ilk geldiğim yıllarda çok çalıştığımı zannediyordum; ama baktım ki zamanımı hiç de iyi kullanmıyormuşum. Gün sonunda çok yorulduğumu hissediyor; ama neticeye baktığımda çok fazla iş yaptığımı göremiyordum. İnsan Kaynakları Birimi tarafından organize edilen eğitimler sayesinde kendimi yakından tanıma fırsatı buldum. Büyük ve önemli dokunuşlarla performansımı hep üst düzeyde tuttum.

Yapılacak işleri bu tür bir düzene sokmakla, Aydın Boysan’ın dediği gibi acele etmeyip hızlı oluyorum. Günün sonunda yapılan işlere tik atmak öyle bir tatmin ediyor ki insanı, evine barkına mutlu mesut gidiyorsun.

Bu anlattığım şeyler, almış olduğum eğitimlerin sadece biriydi. Bunun gibi daha pek çok eğitime katıldım, katılıyoruz. Ekip sinerjisi yaratmaktan zaman yönetimine; etkili sunum tekniklerinden çatışma yönetimine; proje yönetiminden proaktifliğe; performans geliştirmeden yüksek performanslı takımlar yaratmaya varıncaya dek birçok eğitim aldım. Hepsini toplasanız bir lisans eğitimi almış kadar oluyordunuz. Bu eğitimleri lisans yıllarımda alabilseydim ne güzel olurdu. Farkındalığım artar, daha da verimli işler yapabilirdim. Neyse, zararın neresinden dönülse kârdır. Bu tür eğitimlerin bölümlerimizde de verilmesini ne çok isterdim. Tabii ki hepsini vermek mümkün görünmeyebilir; ama en azından bazılarını bölüm başkanlarından talep etseniz ne derler acaba? Bence bir deneyin. “Kim verdi size bu aklı?” derlerse “biz öyle duyduk” deyiverin. Papaz olmayalım sonra:)