×

28 bin nadide esere özel koruma-Ankara

Kültür mirasımızın önemli ürünleri arasında yer alan; tarih, din, dil, felsefe, coğrafya, astroloji, fen bilimleri gibi çeşitli konularda, yazıldığı döneme ait temel bilgileri barındıran el yazması eserler, Milli Kütüphane’nin deposunda çok özel yöntemlerle saklanıyor.

Kuruluş çalışmaları 15 Nisan 1946’da Milli Eğitim Bakanlığı Yayımlar Müdürlüğü’nde küçük bir büroda başlatılan Milli Kütüphane, bugün deposunda eşi benzeri olmayan yaklaşık 28 bin adet paha biçilemeyen nadide el yazması eseri barındırıyor.

Yazıldıkları yıllardan bu yana çok fazla zarar görmeden muhafaza edilen eserler, ilk günkü halleriyle gelecek nesillere aktarılmaya çalışılıyor. Milli Kütüphane Başkanı Tuncel Acar, AA muhabirine yaptığı açıklamada, en eskisi 10. yüzyıla kadar tarihlendirilebilen eserlerin, yaklaşık 900 yıllık bir tarihin sayfalarını gözler önüne serdiğini söyledi.

Eserlerin papirüs, deri, pamuk levha ve kağıt gibi materyallerin üzerine yazıldıklarını belirten Acar, hiçbir yazma eserin, basma eser gibi birbirinin aynısı olmadığını, bunun da eserin değerini belirlemede çok önemli olduğunu vurguladı.

-”Kitaplar her yıl yerlerinden çıkarılarak temizleniyor”-

El yazması eserlerin en önemlilerinin El Yazması Eserler Müzesi’nde sergilendiğini, diğerlerinin ise depoda saklandığını kaydeden Acar, eserlerin nasıl korunduğunu şöyle anlattı:

”Depolar, yağışlı ve rutubetli olmayan havalarda pencereler açılarak sık sık havalandırılıyor. Kitapların, özellikle Arap harfli basma ve yazmaların bulunduğu depoların rutubet ve sıcaklık derecelerinin kitap sağlığı bakımından elverişli olması gerekiyor. Depolarda güneş ışınlarının kitaplara doğrudan gelmesi sakıncalı. Depoların temizliği, sorumlu memurun kontrolü altında çok dikkatle ve kitaplara zarar verilmeyecek bir şekilde yapılıyor. Kitap böcekleri, havasız, tozlu ve rutubetli yerlerde bulunan yazmalarda üreyip çoğaldıkları için kitap temizliğine çok önem veriliyor. Kitaplar her yıl yerlerinden çıkarılarak havadar ve güneşsiz yerlerde dikkatle temizleniyor.”

Kitapların aslına uygun bir ortamda korunması ve tadilatının yapılabilmesi amacıyla kütüphane bünyesinde ”Patoloji ve Restorasyon Merkezi” kurduklarını kaydeden Acar, burada el yazması eserlerin ıslak-kuru temizleme, asitten arındırma, dezenfeksiyon, leke çıkarma, pigment sabitleme, yıkama, sağlamlaştırma, tamamlama gibi restorasyon işlemlerinin yapıldığını anlattı.

-”İlk Türk ansiklopedisi”-

Depoda saklanan eserler arasından seçilen yaklaşık 30 kadar Kur’an-ı Kerim ve el yazması kitabın, El Yazması Eserler Müzesi’nde sergilendiğini belirten Acar, şunları kaydetti:

”Müzemizde, Osmanlı Devleti sınırları dahilinde 1831’de yayımlanmaya başlanan ilk Osmanlı Türk gazetesi Takvim-i Vekayi yer alıyor. Ayrıca bunun dışında, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinde Ayasofya’da bulunan ceylan derisine Grek harfleriyle yazılmış, tahta kapaklı 900 yıllık İncil, çok sayıda el yazması, Kura’n-ı Kerim, Fatih Sultan Mehmet’in babası Sultan İkinci Murat için yazılan ilk Türk Ansiklopedisi olarak kabul edilen ”Muradname” mevcut.”

Muradname adlı eserde satrancın ayrıntılarıyla tarif edildiğini, bu eserin tıptan musikiye bir çok konuyu ele alan ilk ansiklopedik eser olma özelliği taşıdığını vurgulayan Acar, halk edebiyatının en otantik kaynaklarından olan cönkler (deri kaplı şiir defteri), Mevlana’nın Mesnevisi, Hacı Ali Turabi’nin Divanı, Aşık Paşa’nın ”Garipname”si gibi eserlerin de müzede sergilendiğini kaydetti.

-AB dijital kütüphanesine giren ilk kurum-

Eser sayısı ve niteliği ile Türkiye’nin en önemli bilgi kaynağı ve araştırmacıların öncelikli başvuru merkezi olan Milli Kütüphane’nin güvenlik önlemlerinin en üst düzeyde tutulduğunu vurgulayan Acar, Milli Kütüphane’deki tüm koleksiyonun tahribatlara karşı korunması amacıyla bilgisayar ortamına aktarıldığını söyledi.

Milli Kütüphane’nin Avrupa Birliği’nin dijital kütüphanesi Europeana’ya Türkiye’den giren ilk kurum olduğuna dikkati çeken Acar, ”Birkaç yıllık bir proje olan Erupeana’da, Avrupa ülkelerinin tüm veri tabanlarının ortak bir havuzda toplanmasını amaçlıyor. Bu doğrultuda önce ülkeler kendi veri tabanlarını oluşturup dijital kütüphanelerini hazırladı. Bu ülkeler daha sonra veri tabanlarını birleştirdi. Böylelikle Avrupa ülkelerinin kültür kurumları ve bilgi-belge merkezleri birleştirilmiş oldu” dedi.

Vatandaşların evlerindeki değerli eserlerden haberdar olamadıklarını kaydeden Acar, Anadolu’da vatandaşın elinde 100 binin üzerinde el yazması eser olduğunu tahmin ettiklerini de söyledi.

Kaynak: http://www.haber7.com/